0 Items - 0.00
0
  • No products in the cart.

SANDIKTA Kİ ZARİF ELLER…

Sandıkların dili olsaydı…
Krem rengi zeminiyle birlikte tel kırması da iyice sarıya dönmüş, Anadolu’dan motiflerle bezeli örtü, karşımda ve bana anneannemi anlatıyor. 1950 nin başlarında işlenmiş, çeyizden kalma onu biliyorum. Aynısını annemin kuzeninde de görmüştüm. Kardeşler birlikte işlemiş ya da büyük anneanne yapmış olmalı. O kadar zarif ki! İğnelerin geçtiği yerler oldukça köşeli, kimbilir kaç kere battı teller ellerine… Kaç kere güldüler başında ya da gaz lambasının altında kaç kere gözleri doldu..
Onu özenle çerçevelettim, baktıkça bunları düşünüp özlem gideriyorum.
O yüzden ne zaman bir kanaviçe, tel kırma görsem, bolca emek, sandıklar ve kadınlar geliyor aklıma. Yıllarca saklanıp, nesiller arası duygusal bağı koruması, bazen birlikte ürettikleri sosyal ekonomiyi bazen de şimdiki zamanın hızlı modasına karşı da bir tavrı simgeliyor benim için.
O yüzden yavaş, yerli ve kolektif üretimi çok seviyorum. Ürünlerinin hem duygusunu, hem de onların öznel ve yerel yorumlarını seviyorum. Arkasında bu kadar duygu barındıran ürün daha da kıymetli oluyor. Daha iyi kullanıyor, daha iyi saklıyorum. Dolayısıyla daha uzun ömürlü oluyor.
Mevcut tekstil sektörü ise, ihtiyaçlarımızı giderirken, moda aracını kullanarak yeni ihtiyaçlar türeten sonunda ekolojik ve sosyolojik problemler doğuran bir sektör haline dönüşüyor.
Hızlı tüketimin sadece satın alma duygusuna çalıştığı bir ortamda o yüzden kolektif girişimler daha da önem kazanıyor. Hem sosyal dayanışma tarafıyla kadınlar güçleniyor hem de güvensiz ve sağlıksız çalışma koşullarından uzaklaşıyorlar.
Sizinle Seferihisar’dan sosyal dayanışma ekonomisinin güzel bir örneği olan Seferinar’ı paylaşmak istiyorum. Üretimin ve eğitimin bir arada olduğu, yerel simgelerin eski nakış teknikleriyle ürünlere aktarıldığı, her parçada en az 4-5 kadının emeğini görebildiğimiz bir atölye onlar. Kadın hakları, iklim değişikliği gibi farklı eğitimlerden beslenirlerken, belgesel film de hazırlıyorlar kitap okuma aktiviteleri de yapıyorlar. Paylaşmanın her türlü güzelliğini yaşıyorlar. Bir endüstriyel yaklaşım olmadığı için yavaş ve anlamlı bir üretim içerisindeler.
Bu tür girişimler daha çok konuşulmalı ve halkın tercihleri arasına daha çok girmeli diye düşünüyorum.
Tercihlerimiz değiştikçe sistem de evrilecek biliyorum!
Aytül ÇALIŞKAN YÜKSEL

Enter your keyword